Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan günümüze, özellikle 1980 sonrasında Asya, Avrupa ve Afrika kıtaları arasında bir geçit bölgesi olması sebebiyle, yerinden edilen çok sayıda insanın sığınmayı tercih ettikleri ülkeler arasındadır (İçduygu, Erden, & Gençkaya, 2014, s. 236). Türkiye’ye sığınma talebinde bulunan insanların büyük çoğunluğu Asya ve Afrika kökenlidir. Bu durum, Türkiye’nin imzaladığı Birleşmiş Milletler’in 1951 tarihli Cenevre Sözleşmesi’nde ve daha sonra imzalanan, 1967 tarihli Mültecilerin Statüsüne dair Ek Protokol’de belirttiği coğrafi sınırlama şartına aykırılık teşkil eder. Türkiye, imzaladığı Birleşmiş Milletler’in 1951 tarihli Cenevre Sözleşmesi’nde mülteci tanımı yapılırken “Avrupa’da meydana gelen olaylar” ile coğrafi sınırlama, “1 Ocak 1951’den önce meydana gelen olaylar” ile de tarihi sınırlama yapılmıştır. 1967’de Mültecilerin Statüsüne dair Ek Protokol ile birlikte tarih sınırlaması kaldırılmış, ancak coğrafi sınırlama devam etmiştir (İçduygu, Erden, & Gençkaya, 2014, s. 236) Bu koşullar, uluslararası koruma ihtiyacı içindeki bireylerin, hukuki statüsünün belirlenmesi amacıyla farklı tanımların oluşmasına neden olmuştur. Bunlar; mülteci, şartlı mülteci, ikincil koruma ve geçici korumadır.

T.C. İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü mülteciyi: “Avrupa ülkelerinde meydana gelen olaylar nedeniyle; ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncelerinden dolayı zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan ya da söz konusu korku nedeniyle yararlanmak istemeyen yabancıya veya bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen vatansız kişiye statü belirleme işlemleri sonrasında verilen statü” olarak tanımlar.

T.C. İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü tarafından yapılan şartlı mülteci tanımı: “Avrupa ülkeleri dışında meydana gelen olaylar sebebiyle; ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncelerinden dolayı zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan, ya da söz konusu korku nedeniyle yararlanmak istemeyen yabancıya veya bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen vatansız kişiye statü belirleme işlemleri sonrasında verilen statü” şeklindedir. Bu kişilerin üçüncü bir ülkeye yerleştirilinceye kadar Türkiye’de kalmalarına izin verilir.

İkincil koruma; “Mülteci veya şartlı mülteci olarak nitelendirilemeyen, ancak menşe ülkesine veya ikamet ülkesine geri gönderildiği takdirde; ölüm cezasına mahkûm olacak veya ölüm cezası infaz edilecek; işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muameleye maruz kalacak; uluslararası veya ülke genelindeki silahlı çatışma durumlarında, ayrım gözetmeyen şiddet hareketleri nedeniyle şahsına yönelik ciddi tehditle karşılaşacak, olması nedeniyle menşe ülkesinin veya ikamet ülkesinin korumasından yararlanamayan veya söz konusu tehdit nedeniyle yararlanmak istemeyen yabancı ya da vatansız kişiye, statü belirleme işlemleri sonrasında verilen statü” olarak ifade edilir (www.goc.gov.tr).

T.C. İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü tarafından yapılan tanıma göre geçici koruma; “Ülkesinden ayrılmaya zorlanmış, ayrıldığı ülkeye geri dönemeyen, acil ve geçici koruma bulmak amacıyla kitlesel olarak sınırlarımıza gelen veya sınırlarımızdan geçen ve haklarında bireysel olarak uluslararası koruma statüsü belirleme işlemi yapılamayan yabancılara sağlanan koruma.” şeklinde belirtilmiştir.

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir